Yazamıyorum.
Yazı yazamıyorum. Ne zaman bir film hakkında yorum yapmaya
başlasam, cümlelerim anlamsız gelmeye başlıyor. Zihnimde bir bahanenin arkasına
sığınıp kaçıyorum. Bırakıyorum yazmayı. Uzun zamandır başı sonu olan bir film
yazım olmadı. Beni çok etkileyen filmler izledim ama sanki bir yerde yanlış
yapıyorum hissini de bir türlü atamadım üzerimden. Bir yerde yanlış yaptığım
aşikar. Fakat neresi olduğu bana gizli.
Yazamıyorum.
Ne yaparsam yapayım. Ne kadar afili cümleler bulursam
bulayım. Olmuyor. Sanki hep eksik kalıyor. Mutlaka eksik kalıyor. Ama ben
mükemmel olmayanı kabullendiğimi zannediyordum. Yanılmışım. Koca bir yanılgı. Film hakkında söylenebilecek her şey söylenmiş, sanki benim
görüşüme kimsenin ihtiyacı yokmuş. Halbuki ben, insanların benim görüşüme
ihtiyacı olduğu için yazmıyordum. İçimden taşıyordu duygular. O film hakkındaki
düşüncelerimi bir yere aktarmalıydım. Kaybettim o hissi. Kaybettim. Kendimi bir
yerlerde bıraktım. Orada kendime konfor alanı yarattım. Şimdi o çaresiz alandan
çıkmak istemiyorum. Uykum var. Çok uykum var.
Yazamıyorum. Yazamadıkça boğuluyorum. Nefessiz kalıyorum
sanki. Ya da şöyle . Kafamın içindeki
ağırlık artıyor. Büyüdükçe büyüyor. Ağırlaştıkça ağırlaşıyor. Artık onları taşıyamayacak gibi oluyorum.
Neyse biraz uyuyayım diyorum. Uyuyunca geçer sanıyorum. Geçmiyor.
Yazamıyorum.
Bu beni çok mutsuz ediyor. Huzursuz oluyorum. Üzgünüm. Çok
üzgünüm. Yazmak çare olacak biliyorum. Yazdıkça hafifleyecek yükler.
Zihnimdekileri aktardıkça rahatlayacağım. Fakat söylüyorum ya işte.
Yazamıyorum. Tam ortasına geliyorum cümlenin. Her şey bir anda anlamını
yitiriyor. Öyle güzel cümleler kuruyorum zihnimde, hepsi uçup gidiyor.
Yazamadıkça yoruluyorum. Yine de…
Yazamıyorum.
Bütün kinimi, nefretimi, karşı olduğum her şeye karşı duyduğum
her duygu parçasını akıtmak istiyorum. Aksın ve gitsin istiyorum. Gitsin ve
bitsin istiyorum. Yazmadıkça tükeniyorum. Yazdıkça yaşadığımı hissediyorum
sanki. Bu yazmakla ilgili bir şey değil ama . Üretmekle ilgili. Üretim sancısı
bütün bunlar. Marifetin iltifata tabi olmasıyla ilgili. O film konuşulmalı. O
film yazılmalı. O film defalarca izlenmeli. Takdir edilmeli. Analiz yapılmalı.
O filmden dersler çıkarılmalı. İşte bütün mesele o filmin üzerimde yarattığı
hisle baş edemiyor olmak. O film hayatıma girdiği anda akacak bir su bulmalı.
Çıkacak bir kapı bulmalı. Ama gel gelelim ben yazamıyorum. Yazamıyorum.
Yazamıyorum.
Sinemanın bende yarattığı hislerle başa çıkamıyorum. Bu
kadar tutkuyla bağlanmamalı hiçbir şeye belki de. Bazı kamera hareketleri beni
bu denli heyecanlandırmamalı. Oyunculuklar ve sergilenen performanslar bu kadar
etkileyici olamasa belki biraz baş edebilirdim. Ama bir de siyah beyaz filmse.
O filmde bir de eşsiz mimari örneklerini görüyorsak. Off of. Sinema sen bana ne
yaptın böyle. Bir arabanın içerisinde geçiyorsa ve kamera bazen yola bazen de
oyunculara dönüyorsa. Yola eşlik eden güzel müzikler de varsa eğer… işte acının
katlandıkça katlanması böyle bir şey. Ne yazık ki yazamıyorum. Aşık bir adamın
gözlerinin içine bakıp sustukça haykırması, kameranın o anda uçan bir kuşu
çekiyor olması, sinema bütün özgürlükleriyle hapsediyor beni. Kendi kafesine
koyuyor sanki. Elime bir senaryo
veriliyor. Görselleştirmem isteniyor. Güzelleştirmem isteniyor. Fakat ben
yapamam diyorum sanki. Sen yaparsın, aslansın, diyen kimse de yok.
Vazgeçiyorum. Muhteşem doğa görselleri arasında etkileyici diyaloglar akıyor
zihnimde. Sonra bir anda hava kararıyor. Gök gürültüsü, şimşekler, sağanak bir
yağmur, ayaklarımız hep çamur. Sonra üşüyor zihnim, donuyor düşüncelerim.
Yazamıyorum.Söyledim ya işte yazamıyorum. Nasıl yazayım. Nasıl anlatayım. Hangi
kelimeleri kullanayım ince hesaplanmış etkileyici sahneleri anlatmak için.
Hangi cümleleri kurayım?
Yazamıyorum.
Yazamıyorum.
Yazamıyorum.